Kongre ve Kültür Merkezimizdeki konferansta Suriye’deki insan hakları ihlalleri özelinde İslam coğrafyasının sorunları masaya yatırıldı. İyilik ve Bilgide Dayanışma Topluluğu tarafından düzenlenen ve İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı (İHH) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Avukat Gülden Sönmez’in konuşmacı olduğu “Suriye'de İnsan Hakları İhlalleri” başlıklı konferansta akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimiz hazır bulundu.
Konuşmasına Filistin’deki Toprak Günü eylemlerine değinerek başlayan Avukat Gülden Sönmez, önceki yıllarda Filistin’de bir saldırı olduğunda halkın sokaklara indiğini fakat bu ruhun artık kaybedildiğini söyledi. Gazze, Kudüs ve Filistin ile ilgili sorunların solcusu, İslamcısı, ülkücüsü hangi fikirde olursa olsun halkın çoğunun ittifak ettiği sorunlar olduğunu hatırlatan Avukat Sönmez, hâl böyleyken sınırdan içeri doğru koşarken sırtından vurularak şehit edilen gençlerin kamuoyu tarafından seyredilmesinin esef verici olduğunu ifade etti.
“Pratik tablomuzda müthiş bir şekilde gerileme var.”
Avukat Sönmez şöyle konuştu: “Üzerinde press yazdığı hâlde, gazeteci olduğu belli olduğu hâlde keskin nişancı tarafından hedef alınarak katledilen genç Filistinli gazeteciyi hepimiz seyrettik. İki haftada 30 şehit verdik, 100’ün üzerinde ağır yaralımız var. Benim bildiğim en son 2 bin 700 kişi yaralandı. Mevcut manzaraya baktığımızda umurumuzda değilmiş gibi bir fotoğraf ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçen cuma değil bir önceki cuma yani Toprak Günü eyleminde bunlar yaşandı. Bizim bildiğimiz Türkiye’nin üniversiteleri olsun, halkı olsun, solcusu ve İslamcısıyla sokağa fırlardı. İsrail, Filistin’de gençlere ateş açacak ve bütün dünya bunu seyredecek! Demek ki pratik tablomuzda müthiş bir şekilde gerileme var.
Suriye ile biz iç içe yaşıyoruz. Artık biz Suriye’deyiz Suriye bizde... Sorunlarımız bütünleşti, dertlerimiz bütünleşti. Sadece ümmet olmakla, aynı dinden olmakla, aynı ırktan veya sınır birliğinden dolayı değil... Bu savaş sürecinde iç içe yaşamakla bütün sorunlarımız birleşti.
Dünyanın genel fotoğrafına baktığımızda güçlülerin büyük bir kavga içinde olduğunu, silahların yarıştırıldığını, silahlanma yarışının had safhaya vardığını görüyoruz. İnternet ve sosyal medya imkânlarıyla insanların kendilerini çok rahatlıkla ifade edebildiği, devletlere ait sadece tek bir medyanın değil her türlü medya ve iletişim ortamına sahip olduğumuz bir zamanda yaşadığımız hâlde halkların sözünün çok duyulmadığı daha çok devletlerin güç dengeleri ve politikalarına bağlı konuşmaların yapıldığı bir zamanda yaşıyoruz.
“Doğu Guta’daki hiç kimse oradan çıkmak istemiyor.”
Suriye savaşı ile ilgili normalde Suriye ile alakası olmaması gereken hemen hemen 20’den fazla aktör konuşarak veya politikalarını yürüterek bir şeyler söylüyorlar. Dünyanın başka yerlerinde de çok farklı değil. Suriye’deki sıcak savaşı görüyoruz. Dünyanın başka yerlerinde soğuk savaşın getirdiği ihlalleri görürsünüz ya da sömürgecilikten kaynaklı eşitsizlik, adaletsizlikten kaynaklı problemleri görürsünüz. Fakat nihayetinde Suriye fotoğrafı bizim gözümüzde çok açık.
Suriye’de son bir haftaya baktığımızda kimyasal silahlar kullanıldı. Kullanılması yasak olan silahlar kullanıldı. Üretilmesi yasak olan silahlar var ama şirketler bu silahları üretiyorlar. Bu silahları üretmekle kalmıyor, bunların hammaddelerini ve silahları hiçbir engele takılmadan istedikleri yere sevk ediyorlar. Bu silahları taşıyan uçaklar havaalanlarından kalkıyor. Bu uçakları uçurmaması gereken pilotlar bu uçakları çok rahat bir şekilde uçuruyor. Nihayetinde biz Doğu Guta’da yine çırpınarak ölen çocukları izliyoruz. Birileri sürekli olarak ölüyorlar.
Tıpkı Gazze’deki gibi Doğu Guta’ya insanı yardım koridorunun açılması gerektiğini söylüyorlar. Guta’dan insanların çıkarılıp güvene taşınması gerektiğini söylüyorlar. Oysa Doğu Guta’daki hiç kimse oradan çıkmak istemiyor. Biz koridor açalım çıksınlar diyenlerden, ‘Guta’da insanlar daha fazla öldürülmesin.’ diyen yok. Böyle bir fotoğrafla karşı karşıyayız.
“Ambargoyla değil bizim işimiz, ablukayla...”
Şurada da bir anket yapsaydık hepiniz can havliyle; ‘Yok ya bu zalimleri durdurmak mümkün değil, en iyisi Guta’daki herkesi çıkaralım. Bu insanlar da böylelikle yaşam hakkına yönelik bir korunma elde etsinler.’ derdiniz. ‘Önemli değil, Türkiye olarak biz bakarız, zaten bakıyoruz milyonlara, 400 bin, 500 bin gelsin onlara da bakarız.’ Oysa bize yaptırılmak istenen şey de tam olarak budur.
Gazze ablukası ile ilgili Mavi Marmara yola çıkarken en büyük tartışma neydi? Biz sürekli şunu söylüyorduk: ‘Ambargoyla değil bizim işimiz, ablukayla...’ Gazze’deki insanlara sadece yardım ulaştırmanın mücadelesini vermek demek, Gazze’deki işgali tanımak demek, İsrail’i otorite olarak tanımak demek ve Gazze’deki insanlara; ‘Kusura bakmayın. Biliyoruz haksız hapsediliyorsunuz ama sizi hapisten çıkarmak gibi bir şeyin yerine hapisteyken sizin karnınızı doyuracağız. Üstüne de battaniye vereceğiz. Biliyoruz hapistesiniz, ara sıra da bombalarla ölüyorsunuz ama çocuklarınıza da oyuncak getireceğiz.’ Biz bunu teklif ediyoruz, bütün dünya olarak ve İslam dünyası olarak.”
Konferans, soru cevap faslının ardından sona erdi.