Muş Alparslan Üniversitesi
 
Üniversitemiz Spor Eğitimi Konusunda Önemli Bir Etkinliğe İmza Attı

Muş Alparslan Üniversitesi önemli bir sportif ve bilimsel etkinliğe imza attı. Üniversitemiz ev sahipliğinde düzenlenen ve moderatörlüğünü Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulumuzun (BESYO) Müdürü Doç. Dr. Hüseyin Kırımoğlu’nun üstlendiği “Türkiye'de Spor Yönetimi Eğitimi ve Politikaların Mevcut Durumu Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı panele, Prof. Dr. Mehmet Günay, Prof. Dr. Ömer Şenel ve Prof. Dr. Ahmet Azmi Yetim katıldı.

 

Külliyemizdeki Kongre ve Kültür Merkezi'nde yapılan panele Gazi Üniversitesi, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Bitlis Eren Üniversitesi ve Bingöl Üniversitesi bünyesinden çok sayıda akademisyen ve öğrencinin yanı sıra Muş Spor Lisesi öğretmen ve öğrencileri de yoğun bir katılım gösterdi.

 

“Külliyemizle şehir arasındaki fiziksel mesafeyi gönül bağıyla kısaltalım istiyoruz.”

BESYO Müdürümüz Doç. Dr. Hüseyin Kırımoğlu panelin açılış konuşmasında, BESYO’da yürütülen faaliyetlere ve yüksekokulun akademik yapısına ilişkin bilgiler verdi. Önümüzdeki dönemden itibaren yüksek lisans, sonraki dönemde de doktora eğitimini Muş gençliği öncelikli olmak üzere beden eğitimi ve spor camiasının hizmetine sunmaya hazırlandıklarını söyleyen Doç. Dr. Kırımoğlu, şöyle konuştu: “Üniversite sadece eğitim faaliyeti gösteren; öğretmen, mühendis, doktor yetiştiren bir kurum değildir. Üniversitenin bir misyonu da bulunduğu il adına sağlıklı bir nesil yetiştirilmesinde lokomotif işlevi görmektir.

 

Biz bu konuda çok heyecanlıyız. İstiyoruz ki BESYO vasıtasıyla Muş halkına ve ilimizdeki dezavantajlı ve engelli bireylere, sokak çocuklarına, kimsesizlere hizmet ederek şehrimizle entegre olabilelim. Külliyemizle şehir arasındaki fiziksel mesafeyi gönül bağıyla kısaltalım istiyoruz. Bu temel amaçla düzenlediğimiz panelin üniversitemiz ve bölgemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

 

“Biz burada yeni bir dünya kuruyoruz.”

Bir selamlama konuşması yapan Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, fiziksel olarak artık aramızda bulunmadıkları halde fikirleri ve eserleriyle halen varlıklarını hissettiğimiz şahsiyetleri örnek göstererek gençliğin sadece bedenle alakalı olmadığına dikkat çekti. “Gençlik hem bedenle hem ruhla alakalıdır.” diyerek profesyonel sporcuların zamanla fiziksel anlamda geriye gitmiş olsalar da her zaman genç kaldıklarına dikkat çeken Prof. Dr. Polat, “Dünyanın en iyi golcüsü olabilirsiniz, ama eğer ahlakınız yoksa kısa sürede yok olmaya mahkûmsunuz.” diyerek sporcuların topluma ahlaki bakımdan da örnek olmalarının değerini vurguladı.

 

Üniversitemizin 10 yaşında olmasına rağmen akademik olarak büyük bir gelişim gösterdiğini ifade eden Rektör Prof. Dr. Polat, “Hemen hemen tüm akademik birimleri çok gelişmiş bir üniversiteyiz. BESYO da öyle. Birçok üniversitede, bizde olan spor tesisleri yoktur. Bununla beraber çoğu üniversitede, Muş’taki lisanslı sporcu potansiyeli de yoktur. Türkiye’de 33. sıradayız. Biz bu anlamda kendimize çok güveniyoruz. BESYO’nun bu seneye kadar öğrenci almamış olması Muş için büyük bir kayıptı, ama biz o kaybı telafi ettik. İnşallah genç arkadaşlarımız başarılarıyla bunu daha fazla telafi edecekler. Biz burada yeni bir dünya kuruyoruz. Hangimiz bu dünyayı ıskalarsak; sorumluluk alanımızda eksik davranırsak, yarın büyük pişmanlık duyarız. Muş’ta BESYO’nun kurulmaması 10 yıllık bir pişmanlıktı ama inşallah bundan sonra pişman olmayacağız.

 

“Gençlerin dağlarda heba olmasını istemiyoruz.”

BESYO’nun bölgemiz için taşıdığı birleştirici, bütünleştirici rolünün altını çizmek istiyorum. Biz gençlerin dağlarda heba olmasını istemiyoruz. Biz aynı şekilde genç kardeşlerimizin sadece devlet memuru olayım, para kazanayım, cüzi bir maaşla geçineyim gibi gelgeç heveslerle amaçlar uğruna heba olmalarını da istemiyoruz. Kahve köşelerinde telef olmanızı hiç istemiyoruz. Biz sizden daha büyük idealler ve hedefler bekliyoruz. 

Dünya şampiyonları olmanızı isteriz, Avrupa şampiyonu olmanızı isteriz, Türkiye’de şampiyon olmanızı isteriz. Bunları olamadınız mı? Şampiyonlar yetiştirmenizi isteriz. O şampiyonların hazzını sizler yaşayın isteriz. Yeni bir dünya kurulurken orada sizin de payınız olsun isteriz. Sizin aslında fonksiyonunuz ve rolünüz, kurumsal anlamda size çizilen sınırların çok daha ötesindedir. Lütfen bunun farkında olunuz. Hepinizi üniversitemizde ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyduğumu ifade ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.”

 

“Beden Eğitimi dersleri ya yok sayılır ya da ciddiye alınmaz.”

Konuşmaların ardından BESYO Müdürü Doç. Dr. Hüseyin Kırımoğlu’nun moderatörlüğündeki panele geçildi. Doç. Dr. Kırımoğlu panelistlere söz vermeden önce “Beden Eğitimi ve Spor öğretmenliği bölümleri eğitim fakültelerine bağlı olarak hizmet veriyordu. 1992 yılından itibaren bölümümüz yüksekokul bünyesine alındı. Elhamdülillah bugün de Spor Fakültelerine dönüşmüştür. Bu panelde dünden bugüne Türkiye’deki spor yönetiminin yapılanmasında, akademik faaliyetlerinde gelinen aşamada payı büyük olan hocalarımız bizlerle birlikte olacaklar. Kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu.

 

Panelin ilk konuşmacısı Prof. Dr. Ahmet Azmi Yetim şunları söyledi: “Spor, insanlığın bedenen ve ruhen gelişmesinde en önemli olgulardan biridir. Müfredattaki hiçbir ders gereksiz yere konulmamıştır. Maalesef ülkemizde spor kültürünü bir türlü yaygınlaştıramadığımız; ailelere ve gençlere sporun önemini ve değerini yeterince anlatamadığımız için Beden Eğitimi dersleri ya yok sayılır ya da ciddiye alınmaz. Ona “beden dersi” denilir ve boşa zaman geçirilen bir ders olarak görülür. Öğretmenine de “bedenci” denir. Duvarcı, malacı gibi bir ifade... Halen bu algı tamamen yıkılmış değil.

 

Eğer genel eğitim insanın mükemmel bir varlık hâline getirilmesini hedefliyorsa bu hedefin en önemli bileşeni beden eğitimi ve spor eğitimidir. Allah’ın yarattığı en mükemmel canlıyı mükemmel hâle getirmekse maksadımız, beden eğitimi ve spor dersinin dışında insanın hem bedenine hem ruhuna hem de sosyalleşmesine vesile olan ikinci bir ders söyleyebilir misiniz?

 

“Devletin spor politikalarında niyette değil uygulamada hatalar var.”

Devletimiz Paris’teki 1924 Yaz Olimpiyatlarına, daha henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan evvel, sporcu gönderiyor. O günden bu yana devletimiz bütün vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını koruma, kitleleri sporla buluşturma ve başarılı sporcuları koruyup teşvik etme görevlerini üstlenmiştir. Devletimiz spora imkânları ölçüsünde azami yardımı yapmış, destek olmuştur. Ekonomik olarak en olumsuz koşulların yaşadığı dönemler dâhil bu böyledir. 14 Temmuz 1922'de 16 kulübün birleşerek, sporu disipline etmek amacıyla "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı"nı kurmalarıyla başlayan süreç 1936 yılına kadar devam ediyor. Tek parti yönetimi Türk Spor Kurumu adıyla 1938 yılına kadar süren bir denemede bulundu. Bu yapının sakıncaları görülünce 1938’de 3530 sayılı Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü adı altında kurumsal yapı bugünkü manada sporun vatandaşlara ulaştırma amacını gerçekleştirecek şekilde bir yapılanmaya gidilmiştir.

 

Spor, soğuk savaş döneminde bir propaganda aracı olarak görülüyordu. Modern devletlerin anlayışı ise sporun kitlelere yayılması, halkın seyirci konumundan aktif sporcu konumuna taşınması, yetenek seçimi yapılarak yetenekli sporcuların yarışmalara katılarak ülkeyi temsil etmesini sağlamaktır.

 

1969 yılında Spor Bakanlığı kuruluyor. 1972 yılında adı Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak değiştiriliyor. 1983 yılına kadar o şekilde devam ediyor. Turgut Özal döneminde 1986 yılına kadar Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak birleştiriliyor. O sene 3289 sayılı kanunla Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğüne çevriliyor. 1989’da Başbakanlığa bağlanarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü hâline geliyor. 2011 yılına kadar süreç devam ediyor. O sene tekrar Gençlik ve Spor Bakanlığı kuruluyor.

 

Türkiye’de Bakanlar Kurulu 5 Başbakan Yardımcısı ve 21 Bakan olmak üzere toplam 27 üyeden oluşur. Bunların arasında Gençlik ve Spor Bakanlığı da varsa konunun ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Gençlik ve sporun özdeşliği bakımından da konuya yaklaşmak mümkündür.

 

Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Spor Genel Müdürlüğünün yetki ve sorumluluklarına baktığımızda, 1938 yılında Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğüne verilen yetki ve sorumluluklar ile büyük bir farkın olmadığını görüyoruz. Çünkü ihtiyaçlar aynıdır. Türkiye’de sporun örgütlenme yapısı budur. Merkez ve taşra teşkilatı olarak atamaları yapılan bir organizasyon söz konusu. Türkiye’de 80 civarında da federasyon vardır.

 

Türkiye’nin 90 yıllık spor politikasının özeti Anayasamızda yer alan 59. Maddede şu şekilde özetlenmiştir: “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.” Hükümet Programları ve Kalkınma Planları, Anayasadaki bu maddeye uygun şekilde hazırlanmış ilkeler içermektedir.

 

Devlet sporu önemsemiş, halk ve özellikle gençlik için çok önemli bir yatırım olarak görmüş ve bunun için tedbirler almıştır ve almaya devam etmektedir. Hatalı uygulamalar söz konusu olmakla beraber bu konuda ciddi bir ödenek ayrıldığını söyleyebiliriz. Niyette bir yanlışlık olmamakla beraber uygulamada bir takım hatalar ve eksiklikler vardır. Eğitim ve medya boyutuyla ilgili sıkıntıların daha etraflı bir şekilde tartışılması gerekmektedir.”

 

“Egzersiz bir ilaçtır.”

Panelin ikinci konuşmacısı Prof. Dr. Mehmet Günay, şunları söyledi: “Biz spor politikalarının uygulanması noktasında nerede hata yapıyoruz? Devletin, kurumsal ve yasal çerçeveleri oluşturmakta son derece başarılı olduğunu görüyoruz. 2000’li yıllardan sonra tesisleşme konusunda da inanılmaz bir atılım süreci yaşandı. Avrupa çapında görülmemiş tesisler inşa edildi. 2005 yılında İzmir’de Universiade, 2011’de Erzurum’da Dünya Üniversiteler Kış Oyunları, aynı sene Trabzon’da Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları, 2013’te Mersin’de Akdeniz Oyunları başarıyla gerçekleştirildi.

 

Tesisleşmenin yanı sıra spor eğitimi kurumları bakımından da Türkiye çapında ciddi bir ilerleme söz konusu. Hemen her ilimizde ortaöğretim ve üniversite düzeyinde eğitim veren lise, yüksekokul ya da fakültelerimiz var. Fakat maalesef spordaki başarı bakımından inanılmaz bir geriye gidiş söz konusu. Bunun sebepleri üzerinde konuşmamız gerekiyor. Spor eğitimi konusunda eksiklerimiz var. Dünya başka bir konsepte geçmiş durumda, bizim de bunu yakalamamız gerekiyor.

 

Geçenlerde Futbol Federasyonu Başkanımızın ‘Çok başarılı hizmetler yaparken eleştirilmemizi içime sindiremiyorum’ şeklinde talihsiz bir açıklaması oldu. Ben de şöyle düşünüyorum, Galatasaray sahaya çıktığında kadrosunda İstiklal Marşı’nı söyleyebilecek bir futbolcusu yoksa ben de bunu içime sindiremiyorum. Yerli sporcularımıza fırsat verildiğinde nerelerde ne tür büyük başarılar gösterdiklerini federasyonlardaki görevlerimden ötürü biliyorum. Peki, sorun nerede?

 

Dünyada bir konsept değişikliği var. 21. yüzyılın en geçerli ve aranan mesleklerinden birinin, başka ne isim verirseniz verin beden eğitimi ve spor alanından olacağını söyleyebiliriz. Sağlık Bakanlığının bir uygulamasıyla birinci basamak sağlık kuruluşlarındaki aile hekimleri fiziksel aktivitenin önemini bireylere aktarma konusunda eğitiliyor. Dünyanın geldiği nokta işte budur. Egzersiz bir ilaçtır. Reçetelerde egzersizin yer alması konusu son derece önemlidir.

 

Türkiye obezite konusunda şu an kontrol edilebilir durumda ama mevcut tablo olumlu anlamda dönüştürülemezse on yıl sonra felaket bir durum söz konusu olabilir. ABD gibi olmak istemiyorsak bu konuda hızlı bir şekilde hareket ederek tedbirlerimizi almamız lazım. Sağlık Bakanlığımızın bu konudaki girişimleri yerindedir.

 

Sizin spor tesisi yapmanız, spor eğitmeni yetiştirmeniz, çok sayıda kulüp kurmanız önemli değil. Önemli olan bunları nasıl organize edeceğinizdir. Yani sisteminiz ne olacak?

 

“Her yaş grubunda günlük sportif aktivite yapma bilinci kazandırmamız lazım.”

Spor hizmetlerini spor yapacak kişilere götürmek zorundayız. Birincisi okuldur. Anaokulunda spora başlamıyorsak, ilköğretimde spor kültürü veremiyorsak öğrencilere, geçmiş olsun. Ortaöğretimdeki gençten; istediğiniz kadar beden eğitimi dersi yapın, etkinliklere götürün sporcu yetiştirmek, dünya şampiyonu çıkarmak mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. O yüzden daha erken yaşlarda bu bilinci kazandırmamız gerekmektedir.

 

Spor hizmetleri esasında pahalı bir hizmettir. Asgari ücretle geçinen hiçbir veli çocuğunu malzemelerini de alarak spor eğitimine gönderemez. Onun için okullarda bunu çözmeniz lazım. Millî Eğitim bunun farkına vardı. Ders sayısını artırmamız ve her yaş grubunda günlük sportif aktivite yapma bilinci kazandırmamız lazım.

 

15 Temmuz Darbe Girişiminde tankların üzerine çıkacak enerjisi olan insanları bulduk. Yirmi sene sonra öyle bir vaka olursa obez insanlarla o tankların üzerine çıkamayız. Bizim sağlıklı nesiller yetiştirmemiz gerekiyor. Süratle spor eğitiminde dönüşüm sağlamamız gerekiyor.

 

“Aileler ve özellikle anneler inanmışsa sporda başarı yakalayabiliriz.”

Yıllarca 19 Mayıs törenlerinde mini etek ısrarı yüzünden aileler çocuklarını rapor alıp spordan uzak tuttular. Hâlbuki sporda başarı için önce aileleri ikna etmek gerekiyor. Aileler ve özellikle anneler inanmışsa sporda başarı yakalayabiliriz. O yüzden kadınlarımıza gitmemiz lazım. Aynı şekilde din görevlilerine büyük görev düşüyor. Allah’ın en büyük emri sağlıklı bir organizmaya sahip olmaktır deyip insanları egzersiz yapmaya teşvik etmeleri gerekiyor. Namazın ve orucun insanlara bedensel faydaları üzerinde de durulması gerekiyor.

 

Türk sporunun gelişmesinin önündeki önemli engellerden biri de TEOG ve benzeri sınavlardı. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımızın yaklaşımını destekliyorum. Çünkü beden eğitimi derslerinde çocuklar sınavlara hazırlanıyorlardı. İlköğretimde bu işi çözmemiz lazım. Mutlaka kadınlarımızı spora çekmemiz lazım. Yerel yönetimlerimizin mahallere yayılacak şekilde fiilen kullanılan tesisleri kullanıma açmaları lazım.

 

Bir diğer önemli husus; okul spor kulüplerini kurmak ve yaygınlaştırmak zorundayız. Aziz Yıldırım mantığıyla bir yere gidemeyiz. Okul spor kulüpleri aracılığıyla gençlerimize güveneceğiz, onları yetiştireceğiz ve kürsüye çıkmalarına yardımcı olacağız.

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün tespitlerine göre en fazla ölüme sebep olan hastalıklar arasında ilk sıralarda kalp damar hastalıkları, kanserler ve hipokinetik hastalıklar yer alıyor. Yani hareket azlığından kaynaklanan hastalıkların da üçüncü sırada ölüme sebep olan hastalıklar arasında yer aldığını görüyoruz. Milyonlarca lirayı ilaca ve sağlık harcamalarına sarf etmek yerine insanları spora sevk etsek dünya kadar ekonomik gelirimizi başka ihtiyaç alanlarına yönlendirmemiz mümkün olacaktır.”

 

“Antrenör eğitiminde üniversiteler söz sahibi olmalıdır.”

Panelin son konuşmacısı Prof. Dr. Ömer Şenel şu değerlendirmeleri yaptı: “Antrenör eğitiminde başarılı mıyız, sorusunun cevabı bana göre hayır, başarılı değiliz. Yurtdışında çalışan antrenörlerimiz kaç kişidir? Çok azdır. Macaristan’ı örnek alırsak, dünyanın her tarafında her branşta Macar antrenör görmeniz mümkündür. Çünkü bu durum nüfusla ya da yüzölçümüyle alakalı değildir. Ülkemizde hep yabancı antrenör ithal ederek zevahir kurtarılmaya çalışılıyor ve büyük paralar dönüyor bu konuda.

 

Bundan 15 yıl önce Spor Eğitim Dairesi federasyonlarla işbirliğiyle eğitimler verip antrenör diploması verirdi. Yapılan düzenlemeler sonucu artık doğrudan federasyonlar eğitim ve diploma veriyor. Bugün 20 günde diploma veriliyor. Oysa üniversitelerimizde antrenör eğitimi bölümlerimiz var. Dört yıl boyunca akademik bir eğitimle donatıyoruz öğrencilerimizi ve spora katkı sunmalarını bekliyoruz. Öbür tarafta federasyonlar 20 günlük kurslarla diploma veriyor. Peki, aradaki koordinasyon neden sağlanamıyor? Ne yapmalıyız?

 

Yetkililer ellerindeki gücü bırakmak istemiyorlar. Artık federasyonların bu işten elini eteğini çekmesi lazım. Eğer antrenörlük bölümleri üniversitelerde varsa bu işin diplomasını da üniversiteler vermelidir. Dünyada bunun örnekleri vardır.”

 

Konuşmaların sık sık alkışlarla kesildiği panel, soru cevap faslının ardından sona erdi.