Muş Alparslan Üniversitesi
 
Akademisyenlerimiz “15 Temmuz Darbe Kalkışması ve Muş” Panelinde Konuştu

15 Temmuz Şehitleri Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla düzenlenen etkinlikler sürüyor. Bu kapsamda Çağlayan Camiinde, Cuma namazını müteakip şehitlerimiz için hatim duası okundu ve cami çıkışında vatandaşlara Osmanlı şerbeti dağıtıldı. “15 Temmuz Darbe Kalkışması ve Muş” başlıklı panel ve fotoğraf sergisi ise Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat’ın ve üniversitemiz personelinin geniş katılımıyla gerçekleştirildi.

 

İstiklal Marşı’nın okunması ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan panelde, 15 Temmuz Darbe Kalkışması, üniversitemiz Öğretim Görevlisi Erdal Eker ile Araştırma Görevlisi Cahit Karaalp tarafından farklı boyutlarıyla ele alındı. Muş Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonundaki programda Vali Aziz Yıldırım, Belediye Başkanı Feyat Asya, vali yardımcıları, kamu kurum amirleri, sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti temsilcileri ile çok sayıda Muşlu hazır bulundu. 
 

“Tüm darbeler özünde aynıdır ve darbelerin bir geleneği söz konusudur.”
Öğretim Görevlisi Erdal Eker, “Bizi, sonu gelmez badirelere ve derin bir kaosa sürükleyecek darbeden kurtardığı için Allah’a hamd ediyor, Allah yolunda canını seve seve veren fedakârlığın zirvesi şehitlerimizi de rahmetle anıyorum.” diyerek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi: “Şimdiye kadar her darbe laik cumhuriyeti korumak, barışı sağlamak ve insan haklarını egemen kılmak gibi iddialarla yapılmış ve egemenlik birkaç yıl sonra da gelecek darbeye kadar sivil iktidarlara devredilmiştir. Tüm darbeler ABD icazetli NATO bürolarında hazırlanarak, ne yazık ki çoğu zaman emir komuta zinciriyle gerçekleştirilmiştir.


15 Temmuz’da ilk tepki İslami kazanımlarını gâvura terk etmek istemeyip şehadet bilinci ile hareket eden İslami kesimden gelmiş ve sonrasında ‘Eğer lider taşın arkasına gizlenirse millet ve ordu dağın arkasına gizlenir.’ diyen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı meydanlara davet etmesiyle milyonlar sokağa dökülmüş ve darbe girişimi engellenmiştir. 
 

Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan bu yapıya karşı hepimiz uyanık olmalıyız. Daha önce Ergenekon davasının sulandırılması olayında yaşadığımız gibi herkesin FETÖ torbasına konulmamasına da azami dikkat edilmelidir. Yeni dönemin en ayırt edici vasfı adalet olmalıdır. 
 

Bugün artık açık bir şekilde görüldüğü gibi Batının ülkemiz üzerinde derin hesapları vardır. Çünkü seküler Batı ile İslam dünyası arasında inanca dayalı bir vadi; kavmî ve ırkî kimliklerin dışında akideye dayalı bir kimlik ayrımı oluşmuştur. Bizler bu topraklarda kimliğimizin gerektirdiği adalet zemininde tüm insanların yaşayabileceği ve sivil iktidarların ancak seçimle gelip gidebileceği bir gelecek tasavvur etmeliyiz. Kodlarımızı da başta Asrı Saadet olmak üzere İslam medeniyetinin engin ufkundan almalıyız. İslami fikriyata sahip, ümmet bilincini kuşanmış bir gençliğin yetişmesi için emek harcamalıyız.”
 

“Halk sadece şahit olmak için değil şehit olmak için meydanlara döküldü.”
Öğretim Görevlisi Erdal Eker’in ardından söz alan Araştırma Görevlisi Cahit Karaalp ise “Muş halkı darbe girişiminin ilk saatlerinden itibaren Valiliğin ve Belediyenin etrafında kenetlendi. Ben bu konuda Muş halkını takdir ediyor ve alkışlanması gerektiğine inanıyorum.” dediği konuşmasında şunları söyledi: “Siyasi düşüncesi ne olursa olsun Muş halkı her kesimi ile o gece meydanlarda idi. Halk sadece şahit olmak için değil şehit olmak için meydanlara döküldü. Alana ilk inen, alanları doldurun mesajını ilk yayınlayan, 27 gün boyunca alanları boş bırakmayan, darbe girişimini ilk kınayan üniversite Muş Alparslan Üniversitesi; ilk rektör değerli hocamız olmuştur. Üniversitenin araçları askeri araçların güzergâhını kapatmıştır. Darbe gecesi yerleşkemizdeki lojmanlarda kalan hocalarımız askeri riske rağmen şehir merkezine akın etmişlerdir. Sayın rektörümüz ve üniversite camiamız takdir edilecek bir mücadele örneği sergilemiştir. 
 

Muş halkının, sivil toplum kuruluşlarının mensuplarının, valimizin, milletvekilimizin, belediye başkanımızın ve rektörümüzün, ilçe ve belde belediye başkanlarımızın, Ak Parti il ve ilçe başkan ve yönetimlerinin daha Cumhurbaşkanımızın çağrısı gelmeden sokaklara indiklerinin tanığıyım. Ankara’da da aynı şekilde eski ve mevcut vekilimiz, Muşlu siyasiler ilk olarak Meclise, Külliyeye ve Ak Parti Genel merkezine koşan isimler oldular. Pek çok memur arkadaşımız ertesi gün mesaiye gitmelerine rağmen 27 gün boyunca halk ile birlikte sabaha kadar meydanları terk etmediler.
 

“Nöbet meydanının ilk ezanını rektörümüz okudu.”
Yaşlı annelerimiz, bacılarımız, gençlerimiz, çocuklarımız sabaha kadar yorulmak nedir bilmeden bayrak sallıyorlardı. Araştırma görevlisi İsmail Alan isminde bir kardeşimiz vardı. Bir kaza sonucu hakkın rahmetine kavuştu. Her gece elinde bayrak, sabaha kadar sallardı. Bir ara arkadaşlara ‘Allah için bu adam nasıl dayanıyor?’ diye sordum. ‘Hocam çok hasta olmasına rağmen ilaç ile ayakta duruyor.’ dediler.
 

Şehitler için taziye çadırı kuruldu, gıyabi cenaze namazı kılındı, dualar edildi, hatimler indirildi, mevlitler okundu. Din, vatan, bayrak, millet, ümmet sevdasını aşılayan ilahiler, türküler, ezgiler dinletildi. Sanatçılar konser verdi. Aileler çocuklarını çimin üstüne yatırıp bayrakla örtüyorlardı da alanı terk etmiyorlardı. Bazı engelli kardeşlerimiz sabah 8’e kadar meydanda bekliyorlardı. Mehteran getirildi. Kortej hâlinde büyük bir bayrağın ardında her gece Belediye önünden Valiliğe kadar yürüyüş yapıldı, darbeciler lanetlendi.


Nöbet meydanının ilk ezanını rektörümüz okudu. Eski Türkiye’nin ezandan, secdeden rahatsız olan rektörlerinden sonra Cuma hutbesi veren, ezan okuyan bir rektörümüz vardı. Fen Bilimleri Enstitüsü Sekreterimiz Hasan Fahri Tan nöbet meydanının müezzini idi. Her sabah onun ezanı ile dağılırdık.
 

Kürtçe ağıtlar yakıldı. Dengbejler, mahalli sanatçılar, imamlar, kanaat önderleri, toplum önderleri, birçok kişi meydanlarda düşüncelerini dillendirdi. Herkese, talep eden tüm sivil toplum kuruluşu temsilcilerine eşit konuşma hakkı verilmeye gayret edildi. Yine de bazı kardeşlerimiz bu konularda kimi zaman bize kırıldı, bundan dolayı eleştiriler de aldık. Yine de biz o gecenin ruhunu yaşatmaya devam edeceğiz. Tüm sivil toplum temsilcileri bizim kardeşimizdir. Bu vatanın birliği için beraber çalışmaya, zalimlere birlikte karşı koymaya devam edeceğiz. 
 

“Muş, doğunun sembol ismi oldu.”
O süreçte yüzbinleri bulan bayraklar dağıtıldı; binalar, iş yerleri, sokaklar, araçlar bayraklarla donatıldı. Muş’ta bu kadar çok bayrak dağıtılmasına rağmen bir tane bayrağın yerde olduğunu, çöpe atıldığını görmedik. Bu da önemli bir ayrıntıdır. 


Melik Gözel kardeşimizin sunuculuğu ve sloganları eşliğinde nöbetlerimizi layıkıyla yerine getirmeye çalıştık. Maşallah Çiftçi ve Abidin Acar kardeşlerimiz bayraklarla, Davut Aydın kardeşimiz maddi işlerle ilgileniyordu. Ben konuşmacılardan ve platformdan sorumlu idim. Erdal Eker kardeşimiz yürüyüşlerden sorumlu idi. Tarafsız olmaya, düzeni sağlamaya, meydanı diri tutmaya, alana hâkim olmaya çalıştık. Hiçbir kurum, cemiyet, cemaat, dernek ya da partinin logosu ya da bayrağı öne çıkartılmadı. Meydanda sadece Türk bayrakları ve Kelime-i Tevhit vardı.

 

Muş, doğunun sembolü oldu. Muş adeta destan yazdı. 15 Temmuz ve sonrasındaki süreçte Muş’un zaferine, hassasiyetine ve Muşluların cengâverliğine, şerefli direnişlerine 27 gün boyunca bizzat şahidim.”
 

Salonu dolduran dinleyicilerin 15 Temmuz Marşı eşliğinde ay yıldızlı bayrakları dalgalandırmasıyla sona eren panel, 15 Temmuz darbe girişiminden ve sonrasındaki demokrasi nöbetlerinden objektiflere yansıyan fotoğraflardan oluşan 15 Temmuz Fotoğraf Sergisi’nin gezilmesiyle tamamlandı. Akşam saatlerinde ise Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü tarafından şehit yakınları ve gaziler onuruna Muş Lale Parkı'nda bir yemek programı düzenlendi. Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat’ın da hazır bulunduğu yemeğe Vali Aziz Yıldırım, Belediye Başkanı Feyat Asya, Müftü Alettin Bozkurt, Aile Sosyal Politikalar Müdürü Abdulbari Aksoy ve diğer kurum amirleri katıldı.