Uluslararası 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye Sempozyumu’nun ikinci gününde üniversitemize gelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya, “15 Temmuz’un Kadınları” başlıklı bir konferans verdi.
Prof. Dr. Sabahattin Zaim Konferans salonundaki konferansa Muş Milletvekili Mehmet Emin Şimşek, Vali Seddar Yavuz, Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Belediye Başkanı Feyat Asya ile kamu kurum ve kuruluş temsilcilerinin yanı sıra üniversitemiz personeli ve çok sayıda öğrencimiz katıldı.
Konferans öncesinde bir selamlama konuşması yapan Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın, zihinlerdeki bazı şablonları yıktığını söyledi. Prof. Polat şöyle konuştu: “Bakan denildiği zaman aklımızda bir şablon vardı. Bakan denilince aklımıza erkekler gelirdi. Oysa bugün Sayın Bakanımız bizdeki bu alışıldık algıları yıktı. Hele Fatma Hanım’ın bu toprağın bağrından çıkmış insanların örfüne, kültürüne, ananesine aşina bir öze sahip edası, tavrı bizi ayrıca gururlandırıyor.
Ne yalan söyleyeyim, bir akademisyen olduğum halde Sayın bakanımızın özgeçmişi okunurken kıskandım. Herhalde herkes böyle bir özgeçmişe sahip olmak isterdi. Dışarıda öğrenci arkadaşlarımızla konuşurken onların da Sayın Bakanımızı kıskandıklarını, gıpta ettiklerini gördüm. Biliyorsunuz, peygamber efendimiz bir hadislerinde “Lâ hasede illâ fi'sneteyn” buyurmuşlardır. Haset Müslümana asla yakışmaz; ama iki konu var ki onlarda kıskanç olmanız gerekir. Bir tanesi ilim, diğeri infak… Âlimlerin birbirini kıskanması caiz, hatta memduh, övülmüş bir haslettir. İnfak, yani topluma yararı olan maddi manevi katkılar Müslümanlar tarafından kıskanılacak davranışlar listesine alınmıştır. Ben bu anlamda buradaki genç kardeşlerimizin sayın bakanımıza gıpta ettiklerini, onu rol model olarak gördüklerini biliyorum.
Bu salondaki genç kızlarımızın yaşamadıkları yahut çok fazla bilgisine sahip olmadıkları, ama mücadelesini ablalarının, annelerinin verdiği bir 28 Şubat dönemi yaşadık. O dönemde bugün yaşadığımız türden bir sahneyi bırakın yaşamayı, tahayyül etmek dahi mümkün değildi. Hollanda’da Sayın Bakanımıza reva görülen son derece insanlık dışı davranış o zamanlar bu ülkede vaka-yı âdiyeden uygulamalardı; hele de başörtülü hanımefendiler söz konusu olduğunda... O günlerden bugünlere gelmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Sayın Bakanım, sempozyumumuzu onurlandırdığınız için size minnettarız.Üniversitemizi teşrif etmeniz bizim için unutulmayacak bir ziyarettir.”
“İnşallah bundan sonra da Muş’tan nice başarılar göreceğiz.”
Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat’ın hediye takdiminin ardından kürsüye geçen Bakan Dr. Fatma Betül Sayan Kaya, dinleyicileri muhabbetle selamlayarak başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Sağolsun Sayın Rektörümüz iltifatlarda bulundular. Gençleri kıskandırmak değil de bir nebze örnek olabiliyorsak bu bizim için büyük bir mutluluk olur. Buraya gelmeden önce valilikte TEOG sınavında tam puan alarak başarı göstermiş evlatlarımızla bir araya geldim ve gördüm ki Muş’un kızları çok gayretli ve azimli. İnşallah Muş’tan nice Fatma Betül Sayan gibi başarılı evlatlarımız çıkacak. Benim buna inancım tamdır. Hükümetlerimizin 15 yıldır özellikle kız çocuklarının eğitimi için yaptığı büyük çalışmalarla birlikte artık Muş’ta eğitime erişemeyen çocuğumuz kalmamış gördüğüm kadarıyla.
15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye Sempozyumu’na katılmaktan ve burada Muşlu kardeşlerimle kucaklaşmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ayrıca Muş Alparslan Üniversitesine 4 defa ısrarla şahsımı davet eden Sayın Rektörümüze bu güzel münasebet ile ziyarette bulunmuş olmaktan dolayı mutluyum. Türkiye’de gerçekten köklü değişimleri gerçekleştiren bir siyasal hareket olarak gayretimiz daima ülkemizin gelişmesi ve kalkınması yönünde oldu. Uzunca bir süre tarih sahnesinde gücünü koruyan büyük bir medeniyetin mirasçıları olarak bugün yeniden dirilişinin sancılarını ve heyecanını yaşıyoruz. Türkiye 2000’li yıllarda gerçekleştirdiği büyük atılımlarla birlikte büyük bir itibar kazandı ve uluslararası arenada da güçlü bir oyuncu olduğunu gösterdi. Bu aynı zamanda Türkiye’nin siyasette, ekonomide ve kültürde öze dönüşünün hareketi oldu.
Bu hareket kuşkusuz dostlarımızı sevindirirken, gelişmemizden rahatsızlık duyanları korkuya sevk etti. Hür ve bağımsız bir ülke olarak attığımız her adım hareket alanı kalmayan vesayet odaklarını daha da kaygılandırdı. Onlarca yıldır bu topraklarda hüküm süren baskı ve sömürü çarkını bozan siyasi irademiz, doğal olarak dayatmacı zihniyeti karşısında buldu.
2002 yılında devam eden siyasi istikrarsızlıklar, 28 Şubat süreci ve anti demokratik yönetim biçimleri Türkiye’nin toparlanmasının önündeki en büyük engeller olarak duruyordu. Vesayet rejimlerinin millete söz hakkı tanımadığı, toplum mühendisliğinin siyaseti dizayn etmeye kalkıştığı bir dönemde ekonomik kalkınma adına toplumsal refahın artırılmasından da doğal olarak söz etmek mümkün olmadı. 2001 kriziyle tavan yapan ekonomik ve siyasi çöküş, 1000 yıl sürecek denilen 28 Şubat dönemi 2002’de aziz milletimizin gerçekleştirdiği sessiz devrimle son buldu.
“15 Temmuz siyasi tarihimiz açısından bir milattır.”
Tabii bu devrim kolayca gerçekleşmedi. Seçimi kazansa hükümeti kuramaz diyenler, okuduğu bir şiir yüzünden sayın cumhurbaşkanımızı hapse atarak siyasi hayatı bitti, artık muhtar bile olamaz diyenler ilk günden itibaren milletin iradesinin ülke yönetimine, devlet aklına yansımasına engellemek için büyük bir çaba içinde oldular. Fakat bu soylu millet kendi cumhurbaşkanına kendi özgür iradesine her dönemde canı pahasına sahip çıkmış bir millettir. Bu millet güçlü iradesiyle yeter, artık söz milletindir dedi ve her türlü oyunu bozdu kahraman bir millet oldu. Milletimizden aldığımız bu devasa güçle rahmetli Adnan Menderes’ten, Turgut Özal’dan, Necmettin Erbakan’dan devraldığı mirası hararetle koruyarak geleceğe taşımanın kararlılığını gösterdik.
Köklü değişimin mimarı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan siyasi dehasıyla, cesaretiyle, ferasetiyle ve dirayetiyle milletimizin gönlünde taht kurdu. Sayın Cumhurbaşkanımız hiçbir zaman haksızlığa, sömürüye, zulme boyun eğmemiş; dünya 5’ten büyüktür diyerek tüm yeryüzü mazlumlarının umudu olmuştur. Siyasi alanda büyük bir değişime öncülük eden cumhurbaşkanımız güç odakları yerine milletiyle kurduğu ittifak sayesinde dünya siyasetine aslında yeni bir bakış ve duruş kazandırmıştır. Mazlum milletlere özgüven aşılamıştır. Bu ülkede millete rağmen siyaset yapılamayacağını, iktidar olunamayacağını göstermiştir.
15 Temmuz siyasi tarihimiz açısından bir milattır. 16 Nisan referandumu bunun sonucudur. Kalıcı siyasi istikrarın sağlanması bakımından 16 Nisan son derece önemli bir referandumdu. Sayın Cumhurbaşkanımızın Ak Parti genel başkanlığına seçilmesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için atılan ilk adım olmuştur. Milletimizle birlikte yeniden bir şahlanış ve inşa dönemindeyiz. Yeni Türkiye’nin ruhunu 15 Temmuz’da milletimiz ortaya koydu. 16 Nisan’da da milletimiz Yeni Türkiye’nin yönetim biçimi konusunda kararını vermiştir.
Yaklaşık 15 yıldır ülkeyi yönetme vazifesini üstlenmiş bir parti olarak yeni dönemin mimarisini belirleme sorumluluğu da bizim üzerimizdedir. Bu noktada demokratik kazanımları her zaman daha ileriye taşıma; kalkınma anlamında büyük hamlelerle bu sorumluluğu fiiliyata dökme sürecinde atacağımız adımlar inşallah ülkemizin 2023, 2053, 2071 hedeflerine yakışır bir altyapıda hazırlanması bakımından çok önemli bir nitelik taşımaktadır. Bu hedefler doğrultusunda anayasa değişikliği paketinin milletvekili seçilme yaşını 18’e indiren maddesi gençlerimizin karar alma mekanizmalarında yer alması açısından son derece önemlidir. Gençlerimiz siyasette artık çok daha fazla şekilde söz sahibi olacak.
“Bu coğrafyada ilk kez bir darbe girişimi aziz milletimiz tarafından geri püskürtüldü.”
Ülke olarak yakın tarihimiz adeta bir darbeler tarihidir. Türkiye ile birlikte pek çok ülkenin benzer süreçlere sıklıkla maruz kaldığını hepimiz çok iyi biliyor, şahitlik ediyoruz. Milletimizin 2002’de başlayan özgürlük mücadelesi gezi olaylarıyla, 17-25 Aralık darbe teşebbüsüyle ve benzeri pek çok kumpasla birlikte son olarak da 15 Temmuz hain darbe girişiminde kesintiye uğratılmak istendi. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonuçları itibariyle pek çok açıdan farklı dinamikleri ortaya koydu. Bu coğrafyada ilk kez bir darbe girişimi aziz milletimiz tarafından geri püskürtüldü. Bu darbe girişimi küresel güçlerin Türkiye’yi ele geçirme operasyonuydu. Bağımlı, kukla yöneticilerle kadim bir medeniyete sahip çıkan bu medeniyetin istiklalini ve istikbalini yok etme çabasıydı. FETÖ ise bu operasyonun bir parçasıydı.
15 Temmuz darbe girişimi 40 yıllık bir hazırlık sürecinin son aşamasıydı. FETÖ terör örgütü bu yönüyle sadece Türkiye için değil örgütlendiği bütün ülkeler için çok büyük tehdit unsudur. Bütün yurt dışı diyaloglarımızda bu gerçeği anlatıyoruz. Sinsice bu milletin içine sızarak, okullar üzerinden örgütlenerek, camilerde omuz omuza bu milletle namaza durarak adeta dini istismar ederek kendilerine konum elde ettiler. 80 öncesinin ideolojik çatışmalarını körükleyenler, kardeşi kardeşe kırdıranlar, 80 sonrası Müslüman toplumların en hassas noktası olan dini istismar ederek devletin bütün kademelerine, sinir uçlarına kadar sızdılar. Milletimizin saygı duyduğu tüm kutsal değerleri kullanarak oynadıkları oyunlar önce 17-25 Aralık’ta sonra da 15 Temmuz’da tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Darbe girişiminin dinî cemaat görünümlü bir grup tarafından planlanması kadar, bu milletin canını emanet ettiği üniformalı asker kılığındaki teröristler tarafından gerçekleştirilmesi de 15 Temmuz’u farklı kılan bir özelliktir. Kendi meclisini, askeri karargâhını, emniyetini, cumhurbaşkanlığı külliyesini, stratejik kurumlarını savaş uçaklarıyla bombalayan bir girişim olması 15 Temmuz’un sıradan bir darbe olmadığını ortaya koyuyor. Darbe girişiminin doğrudan milletin seçtiği cumhurbaşkanımızı hedef alması 15 Temmuz’un amacını anlamak açısından aslında çok önemli bir ipucudur.
“15 Temmuz’da oğlunu, eşini, kardeşini yanına alarak ölüme koşan kadınlar gördük.”
Değişime öncülük eden, kalkınmanın fitilini ateşleyen, vesayet odaklarını yerle bir eden, milleti bir bütün olarak arkasına alan bir siyasi lideri durdurmak onların en büyük hedefiydi. Aynı zamanda bu milleti farklı unsurlara bölerek iç çatışmanın yolunu açmak da önemli bir diğer hedefleri olarak su yüzüne çıkmıştır. Ancak hiç şüphe yoktur ki 15 Temmuz’un dünyada yaşanan bütün darbelerden ayrıştıran en önemli yönü, milletin liderinin çağrısıyla meydanlara dökülerek tanklara, uçaklara, silahlara karşı adeta ölümü öldürerek göğsünü siper etmesidir.
15 Temmuz’da oğlunu, eşini, kardeşini yanına alarak ölüme koşan kadınlar gördük. Onlar sadece bir kuşatmayı sona erdirmekle kalmadılar. Aynı zamanda tarihin önünde bütün dünyaya bu milletin istiklaline olan bağlılığını gösterdiler. Millete doğrulmuş namluların önünde dimdik duran kadınlarımız darbeyi engellemekle kalmadılar, Milli Mücadele’de olduğu gibi Türk kadının yiğitliğini, kahramanlığını göstermiş oldular.
Darbecilerin Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Daire Başkanlığına yaptıkları hava saldırısı sonucu şehit düşen Cennet Yiğit, Zeynep Sağır, Demet Sezen, Gülşah Güler, Kübra Doğanay, Seher Yaşar ve Selda Güngör bu milletin gönlündeki şeref listesinde yerini almıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısını duyar duymaz Boğaziçi Şehitler Köprüsü’ne koşan dört çocuk annesi Ayşe Aykaç, iki çocuk annesi Sevgi Yeşilyurt bize vatan sevgisinin evlat sevgisinin de üstüne çıktığını gösteren en güzel örnekler oldular. Ülke saldırı altında haberini alınca yollara düşen Yıldız Gürsoy genelkurmay başkanlığının önünde, Türkan Türkmen Tekin Atatürk havalimanına koşarken şehadet şerbetini içtiler.
O gece ülke genelinde on binlerce kadınımız eşleri ve çocuklarıyla birlikte meydanlara koştular. Ankara’da, İstanbul’da, ülkemizin dört bir yanında kahramanca direnirken vücutlarına aldıkları hain kurşunlarla yaralanan kadınlarımız oldu. Bu milletin onurunu çiğnetmeyen, bu vatan için bir bacak ne ki diyen gazi kadınlarımıza minnettarız. O gece bütün dünya tankların önüne yatıp canından geçen ama özgürlüğünden asla vazgeçmeyen bir milletin şahlanışını imrenerek seyretmiştir. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ifadesiyle “Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.” Bizler o gece istiklal marşımızın her bir mısraını iliklerimize kadar hissettik.
O gece hükümetin bir bakanı olarak anbean bütün hadiseleri bakan ve milletvekili arkadaşlarımla TBMM’de yaşadım. Ben de Meclis bombalanırken arkadaşlarımla beraber oradaydım. Kadın, çocuk, yaşlı genç 249 şehidimiz var. Bu ülkenin 18 yaşına gelmemiş şehitleri var. Bu vatan topraklarını kolay kazanmadığımız gibi kolay da asla vermeyeceğimizin en güzel kanıtıdır 15 Temmuz…
O şehitler ki diriliş nefhası oldular Temmuz’un dal uçlarına
Rüzgâr oldular, adlarını koyamadı zalimler.
Hesaplarına sığmadılar şuursuz analistlerin, toplum mühendislerinin
Serazat ruhlarını alıp doldurdular meydanları
Ve ötelere seyre daldılar, sonsuz muştuyla
“15 Temmuz’da vatanı ve milleti uğruna can verenler bize eşsiz bir emanet bıraktılar.”
15 Temmuz gecesi bütün dünya bir milletin 7’den 70’e nasıl kıyama kalktığını gördü. 15 Temmuz gecesi bütün insanlık vatan sevgisinin savaş uçaklarından ve tanklardan çok daha güçlü olduğunu gördü. 15 Temmuz gecesi bu milletin her ferdi baskı ve sultaya rağmen canı pahasına direneceğini bütün dünyaya gösterdi. 15 Temmuz’la birlikte devlet ve hükümet olarak 40 yıldır topluma nüfuz eden bir hastalığı siyasi, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatımızın tamamından arındırmak için kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz. Bundan sonra hiçbir cemaat ya da oluşum bu toplumun değerlerini istismar ederek antidemokratik usullerle devleti ele geçirme hesapları içinde olamayacaktır.
15 Temmuz’la birlikte Türkiye’nin medeniyet yürüyüşünün aslında ne anlama geldiği çok daha iyi anlaşılmıştır. Türkiye’nin 2023, 2053, 2071 hedeflerine doğru kararlı yürüyüşünü kimse durduramayacaktır. Böyle bir şeye yeltendiklerinde karşılarında bu aziz milleti göreceklerdir. 2071’de geçmişe bakan kuşaklar, canları, kanları, alın terleriyle bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde katkı sahibi olan aziz milletimizi, değerli şehitlerimizi şükranla anacaklardır. 15 Temmuz’da canını hiçe sayan kahramanlarımız, tarihi değiştiren asıl gücün ne olduğunu gösterdiler. 15 Temmuz’da vatanı ve milleti uğruna can verenler bize eşsiz bir emanet bıraktılar.
15 Temmuz darbe girişiminin bütün boyutlarıyla ele alındığı Uluslararası 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye Sempozyumu’nun yaşadığımız tarihi sürecin aydınlığa kavuşması bakımından çok önemli bir çalışma olacağına inanıyorum. Bu vesileyle başta 15 Temmuz şehitlerimiz olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Gazilerimize uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.”
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya, son derece yoğun katılımın olduğu konferansın ardından üniversitemizden ayrıldı.
Uluslararası 15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye Sempozyumu’nun ikinci gün oturumları 6 salonda toplam 18 oturum gerçekleştirildi. Sempozyum 26.05.2017 tarihinde gerçekleştirilecek gezi programı ile sona erecek.